• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Site Menüsü
Site Haritası

Melamiyye



MELAMİYYE TARİKATI ve KUŞADASI MELAMİLERİ




 
Melamiyye Tarikatı  öğretisi, Hamdûn el-Kassâr[1]’a (271/884) nispetle bir tarikat olarak (Kassâriyye) değerlendirmiş, ardından Ömer Dede Sikkînî’ye (ö. 880/1475) izâfe ettiği Bayramiyye tarikatının bir kolu olan Melâmiyye ile (Melâmiyye-i Bayramiyye) Muhammed Nûrü’l-Arabî’ye (ö. 1305/1888) nisbet ettiği Melâmiyye (Melâmiyye-i Nûriyye) kolunu zikretmiştir. Harîrîzâde’nin tasnifinden hareket eden Sâdık Vicdânî de Tomar-ı Turuk-ı Aliyye’nin Melâmiyye’ye ayırdığı cildinde Melâmiyye’yi ilk, orta ve son devir Melâmîliği şeklinde üç bölümde incelemiş, Abdülbaki Gölpınarlı da Melâmîlik ve Melâmîler adlı eserinde bu üçlü tasnife uyarak konuyu ilk devre Melâmîler’i (Melâmetîler), ikinci devre Melâmîler’i (Bayramîler) ve üçüncü devre Melâmîler’i diye ele almıştır.


Bayramî Melâmîliği’nin kuruluşu Hacı Bayrâm-ı Velî’nin önde gelen müridlerinden aşk ve cezbesi galip Ömer Dede Sikkînî ile (Emîr Sikkînî) ilim, zühd ve takvâ sahibi Akşemseddin arasında geçtiği rivayet edilen ve Emîr Sikkînî’ [2]nin tarikat taç ve hırkasını terkedip melâmet neşvesini izhar etmesiyle sonuçlanan olaya dayandırılmaktadır. XVI. yüzyıl müelliflerinden Kefevî’nin, bir Hanefî tabakat kitabı olan Ketâʾibü aʿlâmi’l-aḫyâr’ında olayın geçtiği Göynük’te halktan dinlediğini söyleyerek naklettiğine göre Emîr Sikkînî’nin zikir meclislerine katılmayıp mescidin bir köşesinde oturmayı tercih etmesi Hacı Bayram’ın vefatının ardından posta oturan Akşemseddin’i rahatsız etmiş, Akşemseddin zikre katılmadığı takdirde taç ve hırkasını alacağını söyleyince Emîr Sikkînî onları cuma namazından sonra teslim edeceğini bildirmiş, namazın ardından yaktırdığı büyük bir ateşin içine girmiş, taç ve hırka yanmış, ancak vücuduna bir şey olmamıştır. Kefevî ayrıca Hacı Bayram’ın vefat edeceği sırada müridlerinden su istediğine, çeşitli kimselerin verdiği suyu reddedip Emîr Sikkînî’nin verdiği suyu içtiğine dair bir rivayeti nakleder.


Melâmet kavramını Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin tanımladığı şekilde tasavvuf makamlarının en üst derecesi, Melâmî’yi de bu makama ulaşan kişi olarak anlayan tarikat mensupları Melâmî sıfatını kullanmanın bir iddia ifade ettiği, bu makama ulaşmanın çok zor olduğu ve ulaşılmış olsa bile bunu söylemenin mümkün olmadığı inancıyla bu sıfatı kendileri için kesinlikle kullanmamışlardır. Sârbân Ahmed, Lâmekânî İbrâhim Efendi ve Gaybî gibi tarikata mensup şairlerin eserlerinde bu ismi benimseyip buna yer verdiklerine dair bir bilgi bulunmamaktadır. Tarikatın adını ilk defa XVIII. yüzyılda La‘lîzâde Abdülbâki Efendi “tarîkat-ı aliyye-i Bayrâmiyye’den tâife-i Melâmiyye, tarîkat-ı Melâmiyye, Bayramiyye Melâmiyyesi” şeklinde zikretmiştir.


Tarikatın pîri Hacı Bayrâm-ı Velî, Anadolu’da siyasî otorite boşluğunun yaşandığı Fetret devrinde Anadolu’ya melâmet neşvesini taşıyan mürşidi Somuncu Baba’nın emriyle Ankara’ya gelip melâmet anlayışı gereği çiftçilik yaparak irşad faaliyetine başlamış, çevresinde iktidar çekişmelerinin olumsuz yönde etkilediği sıkıntılar içinde bulunan reâyâ kesiminden geniş bir mürid halkası oluşmuştu. Bu durum, Şeyh Bedreddin Simâvî hadisesinin ardından iktidara gelen II. Murad’ı saltanata yönelik olayların meydana geleceği endişesine sevketmiş, halkı sapıklığa yönelttiği, saltanat davasına kalkışma ihtimali bulunduğu ileri sürülerek kendisine şikâyet edilmesi üzerine Hacı Bayram’ı Edirne’ye çağırıp bizzat görüşünceye kadar bu endişeden kurtulamamıştı.Osmanlı Devleti’nin Bayramî Melâmîler’e baskısının sebebi olarak XVI. yüzyılda Anadolu’da meydana gelen kızılbaş isyanlarının arkasında Safevî Devleti’nin bulunması dolayısıyla silsilesi Safeviyye tarikatına ulaşan Bayramî Melâmîleri’nin Safevîler’e eğilim göstermeye başlamış olmaları kaydedilmişse de  Melâmîler’in Safevîler’e eğilim gösterdiklerine dair bir delil ortaya konulamamıştır.


Üçüncü devre Melâmîliğinin kurucusu Seyyid Muhammed Nûrü’l-Arabî’dir (ö. 1305/1888). Kurucusuna nisbetle Melâmiyye-i Nûriyye olarak da bilinen üçüncü devre Melâmîliği, Muhammed Nûrü’l-Arabî’nin Hz. Ali’ye nisbet edilen Nokta Risâlesi’ni şerhetmesinden sonra “Noktacı” adıyla da anılmıştır. Melâmiyye-i Nûriyye daha çok İstanbul, Batı Anadolu ve Rumeli’de yayılmış; tarikat adına Manastır, Üsküp, Prizren, Tikveş, İştip, Köprü, Avrathisar’a bağlı İsnefçe köyü, Doyran, Selânik gibi şehirlerde tekkeler kurulmuştur. İstanbul’da da Mevlevîhâne Kapısı Tarsus Rifâî Tekkesi ile Şehremini Rifâî Tekkesi zamanla Melâmî Tekkesi haline gelmiştir. Nûrü’l-Arabî’nin İstanbul’da Hamzavî kutbu olarak tanınan Abdülkādir-i Belhî’yi sık sık ziyaret ederek tarikatını ona tasdik ettirmeye çalıştığı, ancak bunda başarılı olamadığı belirtilmektedir.





Kuşadası Adalızade mezarlığında bugüne kadar yaptığımız çalışmalarda 4 adet “ Melami şahidesi” bulduk. Okuduğumuz Melami şahideleri genellikle 18. ve 19. Yüzyıllara tekabül etmektedir. Bu da Kuşadası Melamilerinin genellikle Mora ve Girit Muhacirleri olduğu tezini güçlendirmektedir. Melamiler yaşadıkları dönemlerde Osmanlı devlet baskısından kurtulmak için ve halk arasında kınanan kişiler olarak tanındıkları için kendilerini hep gizlerlerdi. Başta İstanbul olmak üzere büyük cami hazirelerinde “ Melami Sofaları “ yani toplu olarak gömüldükleri özel alanlar vardır. Kuşadası’nda da bir büyük mezarlıkta  böyle bir Melami Sofası olduğu varsayımından hareketle, tarihi mezarlıklar ortadan kaldırıldığı zaman bu Melami şahidelerinin Adalızade mezarlığına getirilmiştir.


Kuşadası Melamilerinin son dönemdeki en büyük piri “  İbrahim Hakkı Öcal” dır. İbrahim Hakkı Öcal, 1911 yılında Fizan'da (Libya) doğdu. Babası Dramalı Yüzbaşı Hüseyin Hüsnü Efendi, annesi Fizan kaymakamının kız kardeşi Zehra Hanım'dır. Çocukluk yılları Osmanlı İmparatorluğu'nun son yılları ile Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllarına rastlamaktadır. 1946'da Demokrat Parti Kuşadası İlçe Teşkilatı'nı kurmuş  Belediye Meclis Üyeliği ve İl Genel Meclisi Üyeliği görevlerini uzun yıllar sürdürmüştür. Bunun yanı sıra çeşitli sosyal amaçlı dernek yöneticiliği görevinde bulundu..27 Kasım 1998 tarihinde irtihal-i dar-i beka eyleyene kadar da kendi adını taşıyan Hacı İbrahim Hakkı Öcal Melami Kültür ve Sanat Vakfı'nın Yönetim Kurulu Başkanlığı'nı yürütmüştür.
 
 
Kaynakça : 

[1] DİA, Melamiyye, TD Vakfı İslam Ansiklopedisi, Ankara 2004, Cilt 29, S 25-29

[2] DİA, Melamiyye, TD Vakfı İslam Ansiklopedisi, Ankara 2004, Cilt 29, S 29-35

 

Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam175
Toplam Ziyaret349540
Köşe Yazıları
Hava Durumu