• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Site Menüsü
Site Haritası

Kuşadası Havrasının Onarımı



KUŞADASI YAHUDİLERİ VE  SİNAVİSİ

 
Çok renkli bir geçmişi ve derin bir tarihe sahip olan Kuşadası kentinde Osmanlı döneminde dört toplum bir arada sulh ve huzur içinde yaşamaktaydı. Türk-İslam, Ermeni, Rum ve Musevi cemaatleri kentin değişik mahallelerinde birbirlerinden ayrı olarak yaşarlardı. Sur içi dediğimiz  “ kale içinde “ Türk-İslam cemaati yer alır, sur dışında ise Kervansarayın arkasında  “ Ermeniler “ , papaz hamamı ve kese dağı eteklerinde  “Rumlar “ ve “ hanım cami bölgesinde ise “ Yahudiler “  iskân edilmişlerdi. Müslümanların beş  camisi ve altı mescidi, Ermenilerin bir kilisesi, Rumların büyük bir katedrali ve bir  kilisesi, Musevilerin ise bir sinavisi  (havrası) vardı.

Günümüze kadar ulaşan Osmanlı dönemi tarihi camilerinden bugün sadece beş tanesi ayaktadır. Altı mescidin isimleri bilinmesine karşın binaları maalesef kaybolmuştur. Rum katedralinin ise sadece bir duvarı kalmış ve büyük bir kısmı 1. Dünya savaşı sırasında yabancı gemiler tarafından bombalanmıştır. Kaynaklarda ve Kuşadası yerli ahalisi tarafından “yanıklık mevkii “diye bilinmektedir. Ermeni kilisesi ve Yahudi havra binalarının yerleri ise sadece tahmin edilmektedir. Bu mabetlerin kalıntıları bugüne kadar tespit edilememiş ve maalesef araştırılmamıştır. Cumhurbaşkanlığı devlet arşivlerinde Kuşadası gayr-i Müslüm ahalisi olan “Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler”  hakkında çok sayıda belgeler bulunmaktadır. Arşivlerde  “ Kuşadası sinavisinin tamiri[1]adlı ilginç bir belgeye rastladık. Bu yazımızda Kuşadası Yahudilerini ve Kuşadası’nda varlığı bilinen ve  son dönem Osmanlı salnamelerinde yer alan “ Kuşadası Sinavisini –havrası ” nı anlatacağız.
                            
 Fi Eylül 1213 / Eylül-Ekim 1799 tarihli belgede, dönemin padişahı III. Selim “ İstanbul Kuzguncuk,  Balat, Manisa, İne (Kuşadası) ve Rusçuk “ yetkililerine gönderdiği fermanda “ Yahudi milletine ait Sinavilerin (havraların)”   harap halde olduklarından,  tamire muhtaç durumda bulunduklarının öğrenildiği ve bunların onarılması için emir verildiği anlatılmaktadır. Bu havralar tamir edilirken Yahudi milletinin rencide edilmemesi ve hiçbir surette para talep edilmemesi istenmektedir. Gelin; Sinavilerin ne olduğu, Yahudilerin Osmanlı topraklarına nasıl yerleştikleri, Kuşadası’na ne zaman göç ettikleri ve ne işle iştigal ettiklerini hep birlikte okuyalım.
                             
Museviler, dünyanın en eski milletlerinden biridir ve Musevilik dünyanın her tarafında  yüzbinlerce müntesibi olan üç semavi dinin en eskisidir. Tanrı tarafından Sina dağında peygamberleri Hz. Musa’ya verilen “ Tevrat-Tora “  adlı kutsal kitaba sahiptirler. Bu yüzden Osmanlı Türkleri ve Müslümanlar tarafından  “ Musevi cemaati “ olarak bilinirler. Osmanlı arşivlerinde gayr-i Müslüm toplulukları için “ gebran veya zımni “ olarak kayda geçen  üç büyük cemaatten biridirler. Devlete cizye başta olmak üzere vergi verirler ve askerlikten muaf olurlardı. Çoğunlukla para ve ticaretle uğraşırlar, Osmanlı sarayında hekim olarak ta görev yaparlardı.

 Osmanlı; “
milletler “ sistemi uygulamış ve her milletin ayrı mabetleri olmuştur. İbadetlerinde hür olan bu milletlerden Rum ve Ermenilerin kiliseleri, Yahudilerin ise “ Sinavileri-havraları “vardı. Sinavi; Yunanca bir kelime olan sinagogun İbranice ’de “cemaat-meclis” gibi anlamlara gelen “ kehila-keneset “ kelimeleri karşılığıdır. Osmanlı arşiv belgelerinde Yahudi mabetleri için “ sinavi[2]” denilmektedir. Balkan ülkelerinden dilimize girdiği bilinen “ havra “ kelimesi ise İbranice bir kelimedir ve ilk defa İspanya Zaragosa’da yaşayan Yahudiler tarafından kullanılmaya başlanmıştır.

  “
Sinagog (havra) “, bu dinin ibadet merkezi olduğundan Yahudilerin yaşadıkları bölgelerde inşa edilirdi. Yahudi mahalleleri genellikle “sinavi “ etrafında oluşur ve su kaynaklarının yakınlarına inşa edilirlerdi. Yahudi inancında arınma havuzu olan “ mikve[3] “ su ile doludur ve Yahudi yılbaşı bayramı olan “ Roş-haşana “ da günahlar bu mikve havuzundaki suya atılırdı. Sinavi yapımında belirli bir mimari özellik yoktur. Yahudilerin yerleştikleri bölge ile yaşadıkları ülkenin mimari özellikleri göz önünde bulundurulurdu. Ancak sinavi yapımında bazı temel özellikler mutlaka yer alır. “ muhakkak pencereleri olmalı, şehrin en yüksek noktasında inşa edilmeli ve o mahallede sinaviden başka yüksek bina olmamalıdır.”  Birde sinavilerde kesinlikle şu üç şey olmalıdır. “ Ehal/Kodeş (kutsal dolap), Ner Tamid (devamlı yanan ışık ) ve Teva/bima (kürsü) “.

Tarihi kaynaklara göre; İ.Ö. 597-582 yılları arasında Babil’e sürgüne gönderilen Yahudilerin büyük bir bölümü ticaretle meşgul olduklarından dolayı Anadolu’da kaldılar. Ticaret yollarını kaybetmekten ve ticaretten gelen büyük gelirden olmamak adına onların Anadolu’da kalmalarına müsaade edildi.[4] İ.Ö. 6 yy Anadolu’da Grek medeniyeti hüküm sürmektedir ve en önemli kentleri olan”  Efes, Milet, Sardis, Laodikya, Thayatira ve Kolossea “ kentleri Yahudi tüccar kolonileri ile doluydu. Roma döneminden öce Bergama Kralı”  III. Antiochus “ döneminde 2000 Yahudi aile “ Lydia ve Frigya “ bölgelerine yerleştirilmişti. Bölgenin en önemli kumaş-giysi üretim ve ihracat merkezi olan “ Sardis”  Batı Anadolu limanları ile sıkı işbirliği içindeydi[5].  Roma döneminde ise Persler tarafından yapılan “ kral yolu “ genişletilmiş ve bu yol kullanılarak Efes limanına ulaşım sağlanabiliyordu.  

Hristiyanlığın resmi din olarak İ.S. 395 yılında kabul edilmesinden sonra Roma imparatorluğu ikiye ayrılmış, Doğu Roma’nın (Bizans) başkenti “ Constantinapolis”  olmuştu. 7-8 yy da Arap akınları sırasında Anadolu Yahudilerin önemli bir bölümü önce  Orta Avrupa ülkelerine ve bir kısmı da  “İspanya ve Portekiz” e göç ettiler. Anadolu’da kalan Yahudiler ise; Bizans devletinin dini baskısı altında yaşamak zorundaydılar. Osmanlı devleti kurulunca Anadolu Yahudileri dini bakımdan serbestlik tanındığından ve ticari maharetlerinden dolayı Gelibolu, Bursa ve sonra da Edirne civarına yerleştiler. 1204 yılında çok küçük bir Yahudi cemaati[6], Latinlerin kontrolü altına olan İzmir Limanı civarına göç etti.

Osmanlı döneminde Yahudiler rahat ve huzur dolu bir hayat sürdüler ve daha önce Bizans baskısından dolayı terk ettikleri ve Osmanlı devleti tarafından fethedilen şehirlere geri döndüler[7]. Buralarda havralarını inşa ederek  serbestçe dini özgürlüklerini yaşadılar. 1421–1451 yılları arasında hüküm süren ve Fatih’in babası olan II. Murat döneminde Orta Avrupa Yahudileri “ Aşkenazlar  “  gruplar halinde Osmanlı topraklarına göç etmişlerdir. Ayrıca, Yahudilerin artık Osmanlı ordusunda da görev aldıklarını görmekteyiz. Her ne kadar bir vergi ödeyerek askerlikten muaf olma hakkı verilmiş dahi olsa Yahudiler, birçok sefere katılmışlardır. Yahudi tarihçi Ladino[8] Türkiye de yaşayan Yahudilerin Osmanlı Devleti için her zaman savaşlara beraber katıldıklarını ve başarıya ulaşmaları için yüklüce paralar harcadıklarını ifade etmiştir.
                               
Doğu Roma imparatorluğuna 1453 de son veren ve Constantinople şehrini, Konstantiniyye ’ye çeviren büyük Türk hakanı Fatih Sultan Mehmet Han, şehrin fethinden sonra Tire ve Manisa Yahudilerini İstanbul’a iskan etmek için teşvik etmiş, çeşitli vergi kolaylıkları getirmiş ve gönüllü olmayanları da Karamanlılar gibi zorunlu iskana tabi tutmuştu.  Fatih’in ölümünden sonra tahta geçen II. Bayezid döneminde İspanya’daki Müslüman Arap devleti olan Endülüs Emevi devleti katolik İspanya krallığı tarafından yıkılmak üzereydi. 1492 yılında İspanyol Yahudileri yaşadıkları topraklardan göç etmeye başladılar. Göçe zorlanan Yahudilerden 200.000-400.000 kadarı II. Bayezid zamanında Osmanlı topraklarına göç ettiler.[9] Bunlardan 40.000 kadarı İstanbul’a, diğerleri ise “ İzmir, Manisa, Tire, Halep, Şam, Kahire, Selanik, Üsküp” gibi önemli ticaret, sanayi ve üretim merkezlerine yerleştiler. Osmanlı topraklarına yerleşen “ Endülüs Yahudileri” , yaşadıkları topraklardaki yüksek medeniyetin izlerini taşıdıkların her biri kendi alanlarında hüner sahibi ve çok iyi yetişmiş insanlardı.

 İspanya Yahudileri meslek sahibi, sanayi ve ticareti bilen ve Osmanlı’da sıkıntısı çekilen elemanlardı. Özellikle yeni ateşli silahların üretimini bilen Yahudiler, Osmanlı ordusuna büyük katkılarda bulunmuşlardır. Ayrıca o dönemde yeni bir dal olan matbaacılığı, tekstil boyama ve dokuma alanlarındaki teknolojiyi Osmanlı’ya getirmişler ve bu alanlarda ekonomik alanda hızlı bir ilerleme kaydedilmesini sağlamışlardır. O dönemin önemli kaynaklarından biri olan
Rahip Michael Fabre [10];  “ Theatre de la Turquie”  adlı eserinde şöyle demektedir.  “ Padişahın şehirlerinde ve bilhassa İstanbul, İzmir, Halep, Kahire, Selanik gibi yerlerde bol sayıda Yahudi vardır. Başlıca işleri bankerlik, sarraflık, ödünç vermek, eski şeyler alıp satmak, tamir etmek, simsarlık, eczacılık ve tercümanlıktır. “

Osmanlı tarihinde sofu ve veli padişah olarak zikredilen II. Bayezid’in İspanyol Yahudilerine kucak açıp Osmanlı topraklarına yerleştirmesi büyük bir alicenaplıktır ve büyük bir Yahudi topluluğunu yok edilmekten kurtarmıştır. Osmanlı Devleti Yahudileri Rumlara ve Ermenilere nazaran daha güvenilir kabul etmiş ve hoşgörülü bir tutum takınmıştır. Türklerin Yahudilere olan güvenlerini A. Galanti şöyle aktarmaktadır.[11]Türkler, Hıristiyanların kendilerine ve dinlerine karşı olan husumetini bilerek Yahudilere muhabbet bağlamışlardır. Türklerin Yahudilere itimat ve emniyetleri vardı. Çünkü onlarda, Yahudiliği İslam’a yaklaştıran sünnet, oruç, ibadethanelerindeki sadelik gibi adetlerin mevcut olduğunu görmüşlerdir.

Bildiğiniz gibi Kuşadası 1612-1618 yılları arasında Türk kökenli büyük Osmanlı devlet adamı, beylerbeyi,  kaptanı-derya ve vezir-i azam Öküz Mehmet Paşa tarafından padişah I. Ahmet fermanı ile iskâna açılmış,  1600 yıllarda Cerrah Mehmet Paşa tarafından başlanılan ancak ölümü ile yarım kalan binalar Öküz Mehmet Paşa tarafından tamamlanmış ve Osmanlı tabiri ile  “ şenlendirilmişti. “ Öküz Mehmet Paşa Kütahya Türkmenlerini Kuşadası’na iskân ettirmiş ve şehir gün geçtikçe cazibe merkezi haline gelmişti. 
                             
1600 Kuşadası yakınlarında bir kadılık vardı. Burada ki kıyıda, korsan korkusundan  hiçbir yerleşme  yoktu, ve ismi pek az bilinen bir Anya idari mıntıkasına dahil idi. Öküz Mehmet paşanın ileri görüşlülüğü, ticari dehası ve sezgisi sonucu yaptırdığı ticari han ile birlikte binalar gurubunun yer aldığı külliye ile Kuşadası şehri önemli bir liman oldu.. Kuşadası 1630 lardan itibaren gittikçe büyüyüp gelişen bir yerleşim yeri haline gelmiş, hatta iç kalenin yapılmasından sonra Anya’daki kadı da buraya taşınmıştı. Günümüzde “ Kadı-kalesi ”[12] denilen yerde  kaza merkezinin olduğunu gösterir. Kuşadası 1630-1650 yılları arasında Batı Anadolu bölgesinde önemli bir liman kentidir.1671 yılında Kuşadası’nı ziyaret eden ve burada bir süre kalan ünlü Osmanlı seyyahı Evliya Çelebi ise seyahatnamesinde Kuşadası’na geniş yer ayırmış, limanı, kalesi, hanı ve halkı ile ünlü bir Türk şehri olarak bahsetmişti.                   
                             
17.yy da Batı Anadolu’da yıldızı parlayan iki önemli şehir vardır; İzmir ve Kuşadası. Her iki şehirde limanı olan, ticarete açık ve Osmanlı’nın önemli ihracat ve ithalat limanlarıdırlar. “Kuşadası ve İzmir” kentleri ticari cazibe merkezleri olduğundan büyümeye başlamışlar ve Osmanlı milletlerinden değişik cemaatler her iki şehre göç etmişlerdir. Örneğin “Sakız Yahudileri “ 17. yy başlarında İzmir’e göç ettiler. [13]Yine “ Manisa, Selanik, Safed ve Halep Yahudileri ticari önemi artan İzmir’e göç etmişlerdir. 17. yüzyıl başlarında nüfuslarının artması sayesinde İzmir Yahudileri kendi cemaatlerini kurarak teşkilatlanma yoluna gideceklerdir. Farklı bölgelerden olan Yahudi göçmenler arasında dini açıdan liderlik mücadelesi baş göstermiş ve bu durum Yahudilerin sosyal ve ekonomik yaşantılarına etki etmiştir.
                                    
Kuşadası’na Yahudi göçü ise bu yüzyılın sonlarına doğru başladı. “1688 yılında İzmir’de büyük bir deprem “ meydana geldi ve arkasından da şehir günlerce yangınlarla adeta yok oldu. Depremde 20.000 nin üzerinde insan yaşamını yitirdi ve hayat felce uğradı.  Deprem sonrasında İzmir Yahudilerin önemli bir bölümü yıldızı parlayan “ Kuşadası’na ve Söke “ civarına yerleşti. Bir kısmı ise tekrar Tire bölgesine gitti. Kuşadası’na yerleşen Yahudiler, sur dışında, şehre yakın bir bölgede yaşamaya başladılar. Zira sur içindeki o dönemlerde sadece Türk-İslam cemaati yaşardı.  17.yy sonlarında Kuşadası;  çok hareketli bir ihracat-ithalat limanıdır.  Yahudiler; Kuşadası ve çevresinde ticaretle uğraşmaya ve bankerlik yapmaya başladılar. “ Yahudi bankerler “ bir nevi “Kuşadası borsasını”  yönettiler, Kuşadası kervansarayı-kurşunlu han civarına dükkânlarını açtılar.
                               
17.yy sonları ve 18 yy ortalarına “ kadar Kuşadası’na Yahudi yerleşmesi devam etti. Sadece Yahudiler değil, ticaretin gelişmesi ve limanın önemli bir ihracat-ithalat merkezi olmasından dolayı çok sayıda Rum ve Ermeni tüccarları kente akın etmeye başladı. Kale içinde yaşayan Türkler ve idari kesim yeni gelen bu vasıflı tüccar kesimine yeni yerleşim yerleri gösterdiler. “ Rumlar; kilise dağı eteklerine, Yahudiler bugünkü Tarım-Kredi Kooperatifinden Adalızade Mezarlığına doğru olan yüksek kesimlere ve Ermenilerde kervansaray arkasındaki bölgeye konuşlandılar.
                          
Daha önceden belirtmiştik, Yahudi inancına göre  yüksek bir tepeye ve su kaynağına yakın bir yere havra inşa edilir, sonra etrafına evler yapılır ve böylece Yahudi mahallesi ortaya çıkardı. Yazımıza konu olan “ Kuşadası Yahudi Havrasının Tamiri “ fermanı dönemin Padişahı III. Selim tarafından “ 1799 senesinin Eylül-Ekim “ tarihini taşımaktadır. Osmanlı devletinin pay-i tahtı olan İstanbul’daki Yahudi milletine ait “ Üsküdar Kuzguncuk ve Balat, devlet-i Ali’nin hudutları içindeki “ Saruhan Sancağı Mağnisa (Manisa), Cezayir-i Bahri Sefid İne sancağı (Kuşadası) ve Rusçuk sancağı  (Bulgaristan)   Sinavileri (havraları) “  harap  durumdadırlar ve  dilekçelerle durum padişaha iletilip  tamir edilmeleri için yardım istenmiştir . Padişahta o yerlerdeki Osmanlı yöneticilerine ferman göndererek derhal tamir edilmelerini istemektedir.  
                 
Adı geçen belgedeki ifade günümüz Türkçe ’sine çevrilmiş şekliyle şöyledir. “İstanbul kadısına, sekban başısına, Hassa mimarbaşısına, İstanbul Balat’ da, tahta minare köyünde,  Hacı Ali mahallesinde ve Üsküdar Kuzguncuk karyesindeki iki Sinavinin tamire ihtiyacı vardır. Bu havraların tamiratı yukarıda adı verilen görevlilerin nezaretinde planlanıp tamir edilsin. Bu cemaatten bir akçe dahi para alınmasın. Yardım hiçbir şekilde hissettirilmesin.”
                         
 
Ayrıca; Saruhan sancağı mütesellimi Kara Osmanzade Hacı Hüseyin oğlu Muhammed’e, Mağnisa, İne ve Rusçuk Rüsumat naiplerine ve kaza zabitlerine hüküm ki; yazılan dilekçelerden de anlaşılacağı üzere Mağnisa, Rusçuk ve Kuşadası Sinavileri tamire muhtaçtır. Yukarıda isimleri verilen tüm yerleşim yerlerindeki Yahudi cemaatine ait Sinavilerin (Havraların)  adı geçen görevliler nezaretinde tamir edilmeleri için para bulunup, tamir projelerinin hazırlanması, bu havralar tamir edilirken adı geçen cemaatten bir akçe dahi para alınmaması, cemaatin rencide edilmemesi gerekmektedir. Bu hususta her türlü emir ve ferman padişahlık makamınındır.
                                

Kuşadası Yahudi Sinavisi (havrası) ; Yahudilerin kentimize göç ettikleri zaman inşa edilmiş olması gerekir. Padişah III. Selim tarafından gönderilen tamir fermanı olan 1799 yılından epey önce bir zamanda inşa edildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda Kuşadası havrası takriben 1688-1689 yıllarında inşa edilmiştir ve tamir edildiği zaman ise 110 yaşında tarihi bir binadır. Buradaki en önemli husus; padişahın Yahudi tebaasına karşı gösterdiği hassasiyet, inşaat maliyetleri için tek akçe alınmasını tembih ve rencide etmeden mabetlerin onarılmasına dikkat çekmesidir.
                                   

Kuşadası-İzmir rekabeti 18. yy ortalarına kadar devam etti. İzmir Osmanlı’nın “ resmi gümrük limanı”,  Kuşadası ise Osmanlı’nın”  kaçakçılık limanı “ olarak ün yapmışlardı. Selanik tekstil merkezinde yaşanan kriz, ecnebilere satılması yasak olan tahıl ve diğer stratejik malların Kuşadası limanından gizlice açıklardaki gemilere geceleri yüklenmesi, Kuşadası gümrük yetkililerin sebep oldukları vergi kayıpları, İzmir’deki yabancı konsoloslukların sayısının artması, İzmir liman çevresine büyük depoların yapılması  ve diğer nedenlerden dolayı 18. yy sonlarına doğru Kuşadası limanı gözden düşmeye başladı  ve İzmir ön plana geçerek büyüdü. Önemli bir Yahudi göçü de İzmir’e kaymaya ve İzmir Yahudi cemaatinin nüfusu da hızla artmaya başladı.
                              
19.yy başlarındaki Mora isyanındaki kaos ve dehşet, Sisam adasından gelip Kuşadası sahillerini, bilhassa Rum Çanlı’daki yerli eşkıyalarla işbirliği yapan Rum çetelerini cesaretlendirdi, bu çeteler terör estirmeye ve ticaret ve sosyal hayatı etkilemeye başladılar. “ Kaçakçılık, eşkıyalık, Mora ve balkanlardan gelen göçler, Yunanistan’ın bağımsızlığı, Ege adalarındaki isyanlar, Kırım savaşı ve diğer yenilgiler “ Kuşadası’nı cazibe merkezi olmaktan çıkardı ve Yahudi nüfusu hayli azaldı. 1856 yılında yapımına başlanan “ İzmir-Aydın demiryolu “ ise son darbeyi vurdu. 1866 yılında tamamlanan 130 km bu demiryolunun maalesef Ayasuluk ’tan Kuşadası’na kadar olan 17 km lik bağlantı hattı yapılmadı ve Kuşadası ekonomisi çok büyük bir darbe aldı. Kuşadası’nda yaşayan dört cemaatin ileri gelenleri padişaha dilekçe yazıp hattın “ Selçuk-Kuşadası “ arasının mutlaka yapılmasını istemelerine rağmen bu istek yerine getirilmedi.
                               
19. yy sonları ve 20. yy başlarında Kuşadası ticaret limanı olarak önemliydi ancak İzmir’in hayli gölgesinde kalmış, eski parlak günlerinden epey uzaklaşmış ve tarıma dayalı bir ekonomisi olan bir kent durumuna düşmüştü.   Bu dönemde Kuşadası Yahudi nüfusu epeyce azalmıştır. Kuşadası Yahudi nüfusu 1878-1908 yılları arasında her yıl ortalama “145-169 “  kişi olarak tespit edilmiştir. Bu döneme ait veriler Osmanlı salnamelerinde mevcuttur. Bu verilere göre ; o dönem Kuşadası kazası; merkezi İzmir olan “ Aydın vilayetine  bağlıdır ve  toplam  “ 621 km kare “ alana sahip olup[14]  37 köyü vardır. Kuzeyde Torbalı, doğuda Tire ve Aydın, Güneyde Sisam Adası’nın Tigana boğazı ve Kuşadası körfezi ile çevrilidir.  Kazanın 210 km2 si ekili alanlar olup, 315 km2 si tarıma elverişli değildir.  96 km2 ormanlarla kaplı olan Kuşadası’ndan yılda 131 m3 kereste elde edilmektedir.
                             
Toplam 25 adet olan Aydın Vilayet Salnamelerine göre ; Kuşadası kazasında bu dönemde”   4 medrese, 5 cami, 6 mescit, 3 kilise, 1 tekke, 665 dükkan, 8 han, 6 mektep ,1 redif taburu, 1 cebehane, 19 helvahane yapım atölyesi[15], 9 ta’sirhane ve 136 helvacı dükkanı “ bulunmaktadır. Salnamelerden de anlaşıldığı üzere 18-19 yy ların en önemli ihracat kalemi olan Kuşadası üzüm ve tahin helvalarının ihracı devam etmekte ve kente önemli bir gelir getirmektedir.
                    
Kuşadası Yahudi havrası “ nerede diye elbette bir soru zihinlerinizde dolaşmaktadır. Bize göre Kuşadası Yahudileri  “ Çıfıttepe “ etrafına 19.yy ortalarında yerleşmiş olmalılar. Bazı Osmanlı kentlerinde Yahudi cemaati sur içinde değil ama Türklerden sonra en iyi bölgelerde yaşarlardı. İlk yerleşim yerleri yani evleri sur dışına çok yakın “ Hanım camii “civarındaki yüksek kesimde yani, Kurşunlu han “ civarındaki dükkânlara yakın mesafede bugünkü “ Tarım kredi kooperatifi “ arkasında olmalıdır. Daha sonraları aşağıda okuyacağınız nedenlerden dolayı “ Çıfıttepe “ olarak bilinen bugünkü Belvü oteli civarına taşınmıştır.
                              
Çıfıttepe bölgesinin eskiden yüksek bir tepe olması, civarında Türkmen deresinin bulunması, sahile hâkim konumda gibi nedenlerden ötürü Kuşadası zengin Yahudilerinin yeni yer seçimi olmuştur. Bazı varsayımlara göre Kuşadası’nda bir değil “ iki sinavi “ vardır. Bugün kalıntıları olmayan sinagoglardan biri Çıfıttepe bölgesine yapılmış, eski Yahudi mahallesi buraya taşınmış ve Kuşadası’nda vefat eden Yahudiler burada ihdas edilen  “ Çıfıttepe mezarlığına “  gömülmüş olabilir. Diğeri de yukarıda bahsettiğimiz ilk yerleşim bölgesinde aranmalıdır. Bir diğer neden ise, Mora mezarlığının hemen bu tepenin önünde, sahilde olması ise ayrıca düşünülmesi gereken bir konudur.
                             
Kuşadası sur içindeki yerleşim 19. yy başlarında iç kalenin surları dışına taşarak yeni şartlar gereği şehir büyümeye başladı. “  1820 Kalender Paşa “ ile Maraş-Arap mahallesi yani “ İki Oklu “ mahallesi kurulmuş, Kuşadası muhafızlığına atanan paşa; 14 aylık görevi esnasında bir rivayete göre 2000 kişiyi Maraş yöresinden Kuşadası’na getirip yerleştirmiştir. Mora isyanı sırasında çok az da olsa “ Mora muhacirleri “ ile başlayan göç hareketi, 1877-78 Osmanlı-Rus harbinden sonra “ Kafkas-Çerkes muhacirleri “ ile devam etmiş ve 1896 “ Girit muhacirleri “ ile doruğa çıkmıştır.  
                            
Osmanlı’nın en uzun ve en felaketli asrı olan 19.yy tüm cephelerdeki savaşlar, imparatorluğun parçalanması, Türk ırkına yapılan katliamlar ve anavatan Anadolu’ya göç olarak kayıtlara geçmiştir. İzmir-Aydın havalisine gelen göçmenler, Kuşadası şehir merkezine, yakın köyler olan”  Çerkes Davutlar, Kulfallı, Rum Çanlı, Yoran, Aziziye, Çirkince “ karyelere iskân edildiler ve Osmaniye gibi   “ muhacir mahalleleri “ ortaya çıktı.  Kuşadası sakinlerinin çok iyi bildiği Çıfıttepe mevkii hakkında bu konuda gerçekten güzel araştırmalar yapan, bizimde takdir ettiğimiz ve sevdiğimiz yerel tarihçimiz Sedat ONAR[16] bey’ e kulak verelim.
                    
“  Çıfıt Tepesi'nin neresi olduğunu eskiler bilir. Şimdi sahilde bulunan ING Bank'ın üst kısmına, eskiden herkesin bildiği Belvü Otel'in bulunduğu tepeye verilen isimdir. Ama bu tepeye neden Çıfıt Tepesi dendiğini çoğu kimse bilmez. Eskiden Yahudi Mezarlığının burada olmasından dolayı bu tepeye Çıfıt Tepesi ismi verilmiştir. Arapçada "hileci, düzenbaz" anlamındaki Çıfıt kelimesi argoda Yahudilere verilen bir isimdir. Maalesef Kuşadası'nda da Yahudiler bu tepedeki mezarlığa gömüldüğü için bu tepeye Çıfıt Tepesi denmiş. 30'lu yılların başına kadar bu tepede Yahudi Mezarlığı, tepenin altındaki Kaya Aldoğan Lisesi ve Top Sahasının bulunduğu yerde de Türk Mezarlığı bulunuyormuş. Zamanla burasının yerleşime açılması ile her iki mezarlıkta yok olmuş. Buradaki mezarların başka bir yere taşındığına dair elimizde bir kayıt yok. Yolunuz Kaya Aldoğan Lisesinin arkasındaki İstiklal Caddesine düşerse tepelik kısımda Yahudilerin, toprak saha kısmında ise bir zamanlar Müslümanların mezarlığı olduğunu hayal edin.
                               
 Hülasa ; Kuşadası  tarihte dört toplumun bir arada yaşadığı, “ camileri-kiliseleri-havraları”  olan  ticari, dini ve kültürel hayatın  dolu dolu yaşandığı bir kadim Türk kentidir. Türk’ün idaresinde ve müsamahasında toplumlar birlikte yaşama ve paylaşma duygusunu öğrenmişler ve günlük yaşantılarına uygulamışlardır. Ya bugün tamamı ayni milletten ve ayni dinden olan, Kuşadası’na çeşitli tarihlerde gelip yerleşmiş, kök salmaya başlamış, ekmeğini buradan kazanan ve çocuklarını büyüten insanların tahammülsüzlüğüne ne demeliyiz?  Bu tahammülsüzlüğü gidermenin en iyi yolu Kuşadası geçmişini ve tarihini çok iyi bilmekten geçer diye düşünüyorum.  Dört toplumun asırlarca birlikte yaşadığı bu şehrin tarihini iyi öğrenip ibret almak gerek.
 
 
 ................................................................................................................
 
 

Kaynakça

 

Arslan, H. (2016 cilt 5 sayı 2). Geçmişten Günümüze İzmir Yahudileri. İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırma Dergisi, 197.

BOA. (Eylül 1213). Yahudi Havrasının Tamiri. BOA CADL 15 968. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri.

Bora, S. (2009). Anadolu Yahudileri. İstanbul: Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın AŞ.

Çolak, F. (2001). Salnamelerde Kuşadası. Geçmişten Geleceğe Kuşaddası Sempozyumu I (s. 227). İzmir : Meta Basım.

M.A. Erdoğru, M. Ökçesiz. (2019). Kuşadası'nın Banisi Öküz Mehmet Paşa. İzmir: Tibyan Yayıncılık Basım Yayım Matbaacılık San. T.c. Ltd.

Moshe, S. S. (1982). Türkiye Yahudilerine Tarihsel Bakış. Jaruselam : Yahudi Kültür Yayınları.

Onar, S. (2017). Çıfıttepe. Kuyeta Kuşadası Yerel Tarih Dergisi, 31-32.

Sağlak, Ş. (2011 Yüksek Lisans Tezi). 19. yy sonlarında Osmanlı Topraklarına Yahudi Göçü. İstanbul: Marmara Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Enstitüsü.

Yeneroğlu, E. (2001). Aydın Vilayet Salnamelerinde Kuşadası. Geçmişten Geleceğe Kuşaddası Sempozyumu I (s. 219). İzmir: Meta Basım .

 

[1] BOA CADL 15. 968 001.001.   Eylül 1213 / Eylül-Ekim 1799     

[2] Baki Adam, Sinagog, TD Vakfı İslam Ansiklopedisi,  İstanbul 2009, Cilt 37, s 222-224 )

[3] Baki Adam,   s 223

[4] Siren Bora, Anadolu Yahudileri Ege’de Yahudi İzleri, Gözlem gazetecilik Basın ve Yayın AŞ, 2007 İstanbul, s 37

[5] Siren Bora, Anadolu Yahudileri, s 57

[6] Siren Bora, Anadolu Yahudileri, s 139

[7] Hammet Arslan,  Geçmişten Günümüze İzmir Yahudileri: Yerleşme, Kurumsallaşma Süreci ve Mevcut Durum, İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, İzmir 2016, cilt 5, sayı 2 , s 197

[8]  Saharon-Sevilla Moshe, Türkiye Yahudilerine Tarihsel Bakış, Yahudi Kültürü Türkçe Yayınları Serisi 1, Jerusalem 1982 

[9] Şermin Sağkulak, 19.yy sonlarında Osmanlı Topraklarına Yahudi Göçü, Marmara Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü Yüksek Lisan Tezi, İstanbul 2011, s 64-66  

[10] Şermin Sağkulak, 19.yy sonlarında Osmanlı Topraklarına Yahudi Göçü, s 67

[11] Hammet Arslan,  Geçmişten Günümüze İzmir Yahudileri, s 203,204 

[12] Tuncer Baykara, 16 yy başlarında Kuşadası-İzmir Rekabeti,  Kuşadası’nın Banisi Öküz Mehmet Paşa, Tibyan Yayıncılık  Basım Yayım ve Matbaacılık  San. Tic. Ltd., İzmir 2019, s 39

[13] Hammet Arslan,  Geçmişten Günümüze İzmir Yahudileri, s 210

[14] Elif Yeneroğlu, Aydın Vilayet Salnamelerinde Kuşadası, Geçmişten Geleceğe Kuşadası Sempozyumu I, Kuşadası Belediyesi Yayınları,  Meta Basım, İzmir 2001, s 219

[15] Filiz Çolak, Salnamelerde Kuşadası, Geçmişten Geleceğe Kuşadası Sempozyumu I, Kuşadası Belediyesi Yayınları,  Meta Basım, İzmir 2001, s 227

[16] Sedat Onar,  Çıfıttepe, KUYETA Kuşadası Yerel Tarih Dergisi, 21 Aralık 2017, s 31-32


 

Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam57
Toplam Ziyaret353078
Köşe Yazıları
Hava Durumu