• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Site Menüsü
Site Haritası

Kuşadası Sufileri


KUŞADASI SUFİLERİ




 

*Mahmut ÖKÇESİZ[1]


 Kuşadası 21. Yüzyılın başında gerek ülkemizde, gerekse yurt dışında plajları, doğal güzellikleri, limanına demirleyen büyük kurvaziyer gemileri ve ılıman iklimi ile tanınmakta ve büyük ilgi çekmektedir. Halbuki kentimiz kurulduğu 17. Yüzyılın başlarından 20 yüzyılın başlarında kaybettiği 1. Cihan harbi sonunda itilaf devletlerince işgale uğradığı ana kadar, Batı Anadolu’da önemli bir ticaret limanı, kültür aktarım merkezi ve Türk-İslam ahlakının ve öğretilerinin en  üst seviyede temsil edildiği bir dini merkez konumundadır. Ne yazık ki işgal yıllarından sonra verilen İstiklal mücadelesi sonunda yeni alfabe kabulü ile 1100 yıllık alfabe ile yazılan tüm Arapça eserler önce depolara kaldırılmış ve sonra da maalesef kaybolmuşlardır.

Cumhuriyetin ilanından sonra 1925 yılında çıkarılan “ Tekkelerin ve Zaviyelerin Yasaklanması  Kanunu[2] “ ile kentte bulunan tüm din dergahlar kapatılmış veya birer minare eklenerek camilere dönüştürülmüştür. Bu dergahların postnişinleri de yeni rejime ve alfabeye kendilerini adapte etmek zorunda olduklarından kendi kabuklarına çekilmişler, hatta zikirlerini yasaklamamışlar ve bu dergahların müntesipleri de  inançlarını gizlemek zorunda kalmışlardır. Lozan mübadelesi ile Kuşadası’nın demografik yapısı hayli değişmiş ve Balkanlardan gelen muhacirlerle Kuşadası tekrar eski havasını kazanmak için gayret etmiş ancak 19 yıl sonra gelen 2. Cihan harbi etkisi bu toparlanmayı da engellemiştir.

1950 yılına kadar Latin alfabesi  toplumda yerleşmiş, Arap alfabesini bilen ve ski Türkçeyi kullanan nesil ya ölmüş  ya da hayli yaşlandığından dergahlara ve tarikatlara olan ilgi tamamen kaybolmuş ve hatta eski Türkçe bilen veya okuyan  insan  neredeyse kalmamıştır. Son darbe ise 1965 lerde Kuşadası’nın , Türkiye’nin ilk turizm kenti ünvanı almasına, gemilerin Kuşadası limanına Avrupa ülkelerinden turist kafilelerinin getirmesiyle indirilmiştir. Yepyeni bir anlayışla ve ruhla Kuşadası hızla betonlaşmaya, muhteşem doğasını kaybetmeye, özgün geleneklerini ve adetlerini unutmaya başlamıştır. Bu hengâme içinde ise Kuşadası’nın eski mahalleleri büyük bir süratle imara açılmış, tarihi yapılar ortadan kaldırılmış ,”  cami, dergâh, sokak çeşmeleri, tekke ve zaviye binaları “ da birer birer yok olmuşlardır.

Kuşadası Türk egemenliğine girdiği andan itibaren çeşitli tarikatlarında dergah veya tekke açtıkları merkezlerden biri olmuştur. Anadolu’nun değişik bölgelerinde başlayan kervan yollarının Kuşadası limanında son bulması ve deve ve katırlarla getirilen malların Kuşadası limanı yoluyla ihraç edilmesi ve Kuşadası limanından alınan ticaret mallarının yine bu kervanlarla Anadolu içlerine taşınmasından dolayı Kuşadası kervan yollarının kesiştiği bir noktada yer almaktaydı. Büyük Selçuklu imparatorluğu zamanında ortaya çıkan kervansaray sistemi Osmanlı’da geliştirilerek devam etmiş bir koruma ve barınma sistemi idi. Şehrin ana kervanlarına ulaşan kervan yolları üzerinde de çeşitli hanlar, tekkeler ve zaviyeler de inşa edilmiş ve kervancıların ve yolcuların konakladığı ve hizmet aldığı yerler olmuştur. Bilhassa dergâh ve zaviyeler bu kervan yolları üzerine inşa edilir, bazıları ise dağ başlarında, tepelerde, kuş uçmaz-kervan geçmez yerlerde yapılır ve halka hizmet sunarlardı. Bu dergah, tekke ve zaviyelerde sadece dini eğitim verilmez,  ahlaki telkin, esnaflık kuralları, milli duygular öğretilir, musiki ve güzel sanatlar eğitimi verilir, ziraat usulleri ve bitki türleri hakkında tatbiki bilgilerle müritler eğitilirdi. Bu nedenle her tekkenin ve dergâhın mutlaka bir mutfağı, bostanı, tarlaları ve binalar topluluğundan oluşan merkezleri olurdu. Bu yerler bir nevi günümüzün konservatuarları, güzel sanatlar akademileri, ziraat ve botanik fakülteleri, eğitim kurumları olarak vazife görürlerdi. Bu yerler ayni zamanda Türk-Müslüman toplumunun irşad edildiği yani eğitildiği ve toplum kurallarının öğretildiği hayat okullarıydı.

17. yüzyıl başlarında Kuşadası’nı imara açan ve yaptırdığı külliye ile Kuşadası’nı zamanın en modern bir liman kenti haline getiren Vezir-i azam Öküz Mehmet Paşa “ Mevlevi[3] idi. Bu Türk tarikatının bir dergahını da  Kuşadası’nda açtığını biliyoruz ancak nerede olduğu hakkında herhangi bir kayıtlara rastlanmamıştır. Kuşadası kurulmadan önce  Osmanlı’nın  “ İne” adını verdiği ve Sığla Sancağına bağlı olan Kuşadası çevresinde şehir kurulmadan önce, bugünkü Soğucak yakınlarında “ Ahi Musa Zaviyesi” nin olduğu 1421-1438  yılları arasında düzenlenen  “ Mufassal Tahrir Defteri” [4]kayıtlarında yazılıdır. 15. Yüzyılın sonlarına doğru Ahiler; dericilik sanatıyla uğraştıklarından ve  suyla tabakladıkları deri mamullerini satmak için Türkmen deresi civarına yerleşmişlerdir. Kuşadası kentinin kurulmasından sonra  bu ahiler  Türkmen mahallesinde “ Ahi Şatır El Hac Mustafa  Dergahını[5]” hizmete açarak burada faaliyetlerine devam etmişlerdir. Daha sonra Kuşadası’nın sur dışında en büyük mahallelerinden biri olan Türkmen Mahallesi oluşmuştur.

17. yüzyılın sonlarına doğru bugünkü Kuşadası bir cazibe merkezi olmuş,  Kuşadası kalesinin korunması için Kütahya’dan “ Bozkuş ve Kılcan  aşiretleri [6]“ Kuşadası’nda iskan edilmişlerdir. Ayrıca kentin açığındaki kayalıklar üzerinde kurulu olan “ Küçükada gözetleme kulesi” nde ise korsan gemilerinden kaleyi ve ahaliyi korumak için bir “ Yeniçeri birliği “ Kuşadası’nda görevlendirilmiştir. Bu yeniçeri askerleri ve Bozkuş-Kılcan  aşiretleri “ Bektaşiyye tarikatı müntesipleri” idiler. Dolayısıyla Bektaşilik ; Kuşadası’nın bir başka önemli tarikatı haline gelmiştir. 19. Yüzyılın sonlarında  ve 20 yüzyılın başlarında  göç ederek Kuşadası’na gelen Girit Muhacirleri arasından Hanya Bektaşi Ocağından “ Hüseyin Cevraki baba [7]“ Bektaşi çerağını kentimizde yakmaya devam etmiş hatta, bu tarikatın bir kolu   Manisa Turgutlu’ya kadar uzanmıştır. Çağımızın önemli Bektaşi dedelerinden olan ve çok sevilen “ Dr. Bedri Noyan[8]İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesini 1937 yılında bitirmiş, 1946 yılında İstanbul Üniversitesi KBB Kliniği doçent olmuş ve 1951 yılında üniversiteden ayrılmıştır. Serbest olarak hekimlik yapmaya başlamış, daha sonra eşinin memleketi Aydın’a yerleşmiştir. 1990 yılında İzmir’e yerleşmiş, yaz aylarını Kuşadası’nda geçirmiştir.   
 
Kuşadası’nın önemli tarikatlarından ve kentimizde dergahı olan bir başka tarikat ise “ Halvetilik” idi. Bu tarikatın ilk sufisi ise bugün Adalızade mahlası ile tanınan ve 17. Yüzyılın önemli Osmanlı dil bilimcilerinden bir olan “ Adalızade Mustafa Bin Hamza Hz[9].” dir. 1660-61 yıllarında Kuşadası’na gelen, dönemin padişahı 4. Mehmet (Avcı) tarafından Kuşadası’nı irşad etmekle görevlendirilen bu mübarek bir Halveti tarikatına mensuptu ve dergahı Kuşadası kalesi surları dışında bostanlık bir mevkide idi. Kendisi vefat edince tarikat talebesi “ Şeyh Ahmet Efendi “ ile devam etti ve dergahının hemen yanına bir türbe inşa edilerek oraya medfun edildi. Daha sonra bu yer, bugünkü bildiğimiz “ Kuşadası Adalızade Mezarlığı “ haline geldi ve kentimizde bugüne kadar gelen tek tarihi mezarlık olarak varlığını devam ettirmektedir. 1774 yılında ise Kuşadası Çınar köyünde doğan “ İbrahim Halveti[10] “ ise daha sonra Suriye ve Mısır’da görev yaptıktan sonra İstanbul’a gelerek  Halveti Tarikatının “ İbrahimiyye  Kolunu “ kurarak postişin olmuştur. Türk tasavvuf ekolünde “ Kuşadası İbrahim Efendi “ olarak tanınan bu muhterem zat, 18. Yüzyılın önemli din alimlerinden ve dini musikimize çok önemli güfteler yazan biridir. Çağına uymayan bir çok tarikat ritüellerini ortadan kaldıran bir zat olarakta bilinmektedir.

Kuşadası’nda varlığını yeni öğrendiğimiz, takriben 9. Yüzyıldan-17. Yüzyılın başlarına kadar burada kalmış, İslam’ın şanlı peygamberi efendimiz “
Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) “ nın mübarek hırkasını hediye ettiği “ Hz. Veysel Karani “ soyundan gelen “ Üveysi “ ailesinin kentimizde yaklaşık 8 asır yaşamasıdır. 1611 yılında Öküz Mehmet paşa tarafından mübarek hırkanın varlığı ve muhafız ailenin Kuşadası’nda yaşadığı bilgisi dönemin padişahı “ 1. Ahmet Han “ a iletilmiştir. Dini hassasiyeti yüksek olan ve Hz. Peygamber’e olan büyük sevgisinden dolayı büyük padişah “ Üveysi ailesini” pay-i taht  İstanbul’a davet etmiş, aileye Fatih Karagümrük’te iki katlı bir konak tahsis etmiş ve  bir çok ihsanlarla devlet katında maaşa bağlamıştır. 19. Yüzyılda ise başka bir Osmanlı padişahı Abdülmecit Han  ise bugünkü “ Hırka-i Şerif camii ve Müştemilatını [11]“ yaptırmıştır.  Hz. Veysel Karani “ Üveysi “ idi, Hz. peygamber sevgisine mazhar olmuş ve mübarek hırkasının muhafızlığını kardeşinden türeyen  “ Üveysioğulları  “ yapmıştır. Osmanlı İstanbul’unda boğazın dört muhafızlarından biri olan Kanuni Sultan Süleyman Han’ın süt kardeşi “ Yahya Efendi “ de bir Üveysi şeyhi idi.
                        
18. yüzyıldaki Osmanlı baskıları sonunda göç eden aşiretlerin bir kısmı da Kuşadası’na gelip yerleşmişlerdir. Bu aşiretlerden Bursa Emir Sultan dergahı üzerinde bulunan “ Zeyniyye Köyünden “ gelen bir gurup muhacir zorunlu iskana tabi tutularak bugünkü Kuşadası kalesi sur dışında, Adalızade mezarlığı üzerinde bulunan, Evliya Çelebin’ nin seyahatnamesinde  “ Hanımiyye Camii[12]” adını verdiği Hatice Hanım Camii civarına yerleştirilmişti. Hatice Hanım Vakfından yardımlarla cami civarına yerleşen ve  dergahlarını orada kuran bu tarikatın adı “ Zeyniyye “ idi. Bu tarikatın ülkemizde en tanınan postnişinlerinden biri de İstanbul fatihi 1.Mehmet Han’ nın hocası “ Şeyh Vefa Hazretleri” dir.

18 Haziran 1826 Vaka-yi Hayriye yani Yeniçeri Ocağının padişah II. Mahmut Han tarafından ilga edilmesi,  Bektaşi tarikatının İstanbul’daki ileri gelen dergahlarındaki önemli Bektaşi dedelerinin Anadolu’ya sürgün edilmeleri   ve Bektaşi tekkelerinin yerlerine “ Nakşibendi” şeyhlerinin atanmalarından Kuşadası’ da nasibini almıştır. Kuşadası Bektaşi   dergahı o dönemde kaleye yakın olması nedeniyle İki Oklu mahallesinde  bugünkü Hacı İbrahim Ağa cami yakınlarındadır. Bu dergaha  yeniçeri ocağının  kaldırılmasından hemen birkaç yıl sonra  İbrahim Efendi adlı bir Nakşibendi şeyhi atanır. Bu Nakşibendi şeyhi Kuşadası’na gelir ve dergaha yerleşmek ister ancak Bektaşiler ve mahalle halkı bu şeyhe güçlük çıkarırlar. Şeyh efendi dergaha zorlukla gider ancak her gittiğinde Bektaşiler tarafından taciz edilirler. Dergahın müştemilatı da  Nakşi şeyhin kalmasına münasip değildir ve çok daracık bir mekandır. Nakşi şeyh mahallede bir ev kiralamak ister ancak mahalle halkı Nakşi şeyhini Bektaşi dergahında görmek istemediklerinden halka baskı kurarak bu girişimi de engellerler. Sonunda yorulan, bitap düşen ve parasız kalan “ Hacı İbrahim Efendi “ 16 Nisan 1836[13] tarihinde parasını inşaata harcadığından ve parasız kaldığından bahisle devletten kendisine maaş tahsis edilmesini istemektedir.

Osmanlı döneminde dört toplumun bir arada yaşadığı Kuşadası ekonomi, siyaset ve sosyal hayat her yönleriyle zengin bir şekilde devam ettiğinden, dini hayatında renkli geçmesi ve  kutsal üç dinin mezhepleri ve tarikatlarıyla birlikte Kuşadası’nda neşve bulması normal bir durumdu. Gregorian Ermenilerin, Ortodoks Rumların ve Musevi Yahudilerin yaşadığı bir liman kentinde Türk-İslam dergahlarının  ve sufilerinin de  tüm ihtişamı ile yaşamaları Kuşadası içtimai hayatının doğal bir yansıması idi. 1821 Mora isyanı sırasında Kuşadası tarikatlarına ve tekkelerine bir yenisi daha eklendi. Rum isyanını bastırmak ve Sisam adasından gelip Kuşadası sahillerini yağmalayan, ırza tasallut eden, ekinlerimizi yakan, çocukları ve kadınları kaçıran, zengin ağaları soyan  Rum eşkıya çetelerini durdurmak ve Kuşadası’nı sakin ve huzurlu bir şehir yapmak için  2000 adamı ile birlikte meşhur “Maraş valisi Kalender Paşa[14] “  27 Eylül 1821 tarihinde vezirlik rütbesiyle  Kuşadası muhafızlığına getirildi ve 150.000 guruş maaş tahsis edildi. On dört ay Kuşadası muhafızı olarak kentimizde yaşayan Kalender Paşa’nın beraberinde getirdiği askerler ve adamlarının hepsi “ Rakka Türkmenleri” idiler. Kalender Paşa’nın Kuşadası’nda vefat etmesi ve dört ay kadar  hanımlarından ve çocuklarından oluşan aile efradının Kuşadası’nda mahsur kalmaları ve Maraş’a dönmelerine müsaade edilmemeleri üzerine büyük bir kaos yaşandı. Durumun İstanbul’a bildirilmesi ve izin verilmesi sonucunda  Kalender paşa ailesi Maraş’a dönebildi. Paşa’nın adamları ve askerleri Maraş’a dönmeyip iki oklu mahallesine yerleştiler ve “ Rufaiyye Dergahını “ bu mahallede açtılar. 1826-27 yıllarında ise yaşadıkları mahallenin adı da “ Maraş mahallesi “ olarak değişti ve Rakka Türkmenlerinin tüm dini ritüelleri ve adetleri Kuşadası’na yayılmaya başlandı. Kuşadası’nın iki eski ve büyük mahallelerinden biri olan bu mahallede halen bu  Rakka Türkmen adetleri yaşadığı gibi, kalender Paşa ismi de canlılığını korumaktadır.

Büyük ihtimalle Maraş valisi kalender Paşa’nın  Kuşadası muhafızlığına tayin edilmesiyle  berberinde getirdiği 2000 adamından  biri olan Süleyman oğlu  “ Meydancı  Derviş Mustafa Efendi”  o zaman Maraş mahallesi olarak bilinen bugünkü İki Oklu mahallesindeki arsasını “ Ma’rifi Dergahı “ nı açmak üzere tahsis etmiştir. 8 Ekim 1853[15] tarihinde başvuru devlet tarafından kabul edilmiş ve  dergah inşaatı kısa süre içinde tamamlanmıştır. Bektaşiliğin ana kollarından biri olan Rufailik ’ten türemiş Ma’rifi kolunun Kuşadası dergahı postnişini “ Ali Ferdi Baba “ dır. Ma'rifi tarikatı, Ege bölgesinin özellikle Manisa (Demirci-Kula) , İzmir ve Aydın ili ve Kuşadası-Nazilli  ilçelerinde faaliyet göstermiştir. Kuşadası Ma’rifi dergahı 1269 hicri, Ağustos 1853 miladi tarihinde tekke vakfı olarak kurulmuş ve “ bir semahane, bir şeyh hücresi, bir fukara-i dervişan hücresi, bir şadırvan, bir harem dairesi ve  bahçe ile hazire ’den oluşmaktadır. Ali Ferdi Baba’nın mezar taşı kitabesinden anladığımıza göre kendisi burada Ma’rifi şeyhi olarak 35 sene hizmet vermiş ve 1296 hicri ve Miladi 1879 tarihinde vefat etmiştir. [16]  Ali Ferdî Baba  tarikatın önde gelen halifeleri gibi tasavvufî tarzda şiirler yazmıştır.  Ege Üniversitesi Kütüphanesindeki Ma’rifi Tarikatı Mecmuasında kayıtlı bulunan şiirlerin hece ve aruz ölçüleri ile yazılmıştır.


Resmi kayıtlarda Kuşadası  dergahları ve tarikatları  arasında olmayan ancak Kuşadası dini ve tasavvufi hayatında önemli izler bırakmış  “ Melamiyye “ öğretisi veya tarikatı da Kuşadası’nın geçmişindeki önemli dini kurumlardan biridir. Bu tarikatın yakın zamana kadar yaşamış önemli pirlerinden biri “ İbrahim Hakkı Öcal “ hazretleridir. 1946 yılında Kuşadası Demokrat parti ilçe teşkilatını kurarak siyasi hayata atılan Öcal, Belediye ve İl genel meclis üyesi olarak uzun yıllar görev yapar. Hacı İbrahim Öcal Melami Kültür ve Sanat Vakfı’nı kurarak Kuşadası’na büyük hizmetler yapmıştır. İbrahim Hakkı Öcal  kendisini kısaca şöyle tarif etmektedir. “Kuşadası Hacı İbrahim Cami[17] imam ve hatibi Hacı Mehmet Efendi'den (Emginler) Kur'an dersi aldım. 57 yaşına kadar dini araştırmalar yaptım. Bu arada Kuşadası'nın meşhur Emin Çetin Hoca'sı (Birinci Hoca) ile tanıştım. Tam 20 yıl onun sohbetinde bulundum. Atatürk'ün adliye vekili Mahmut Esat Bozkurt'un da hocası, büyük âlim ve mutasavvıf olan bu hoca efendi, aydın fikirli, ileri görüşlü bir zattı. Ben onun sağ kolu ve "Karaoğlan’ıydım. Kendisinden çok feyz aldım.


Sonuç olarak


Şu ana kadar yaptığımız araştırmalardan, Osmanlı arşiv belgeleri taramalarından ve düzenlediğimiz sempozyum /kongre çalışmaları sonucunda 9 tarikat ve bir dini öğreti , toplam 10 tarikat neşvesine ulaşmış bulunmaktayız.  Araştırmalarımız devam etmektedir. Yeni arşiv belgelerine ulaşacağımıza ve kentimizin zengin dini geçmişine ait   sufilerin ve dergahlarının sayısının artacağına eminiz.  Şair Nedim’in şu beyiti  ile noktalamak istiyoruz.
 
Meyhane mukassi görünür taşradan amma,
   Bir başka letafet, bir başka lezzet var içinde.”
 
 
 
 
 Kaynakça
 
Adalı, H. (2018 Ocak Şubat sayısı). Hüseyin Cevraki Baba. Kuyeta Kuşadası Yerel Tarih Dergisi, 31-34.
Anonim. (2020, Mayıs 20). Hırka-i Şerifin İstanbul'a Getirilmesi. Hırka-i Şerif vakfı: www.hirkaiserifvakfi.com.tr adresinden alınmıştır
BOA. (002 001). C EV. 524 26472. Cumhurbaşlığı Devlet Arşivleri.
BOA. (11 Rebiulevvel 1237). C DH. 11904. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri.
BOA. (29 Zilhicce 1251). HAT. 1329. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri.
Erdoğru, M. A. (2016). Kuşadası Tarihine Dair Bir Belge Öküz Mehmet Paşa Vakfiyesi. İzmir: Ege Üniversitesi Yayınları.
Gazete, R. (1925, Aralık 13, sayı 243, Cilt 7 , Sayfa 133). Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbardarlıklar İle Bir Takım Unvanların İlgasına Dair Kanun. Tekke ve Zavilerin Yasaklanması Kanunu. Ankara: TBMM.
H. Eralaca, M. Ö. (2020). Kuşadası Ahilerinden Şatır El Hac Mustafa. Osmanlı Belgeleri Işığında Kuşadası Tarihinden Kesitler (s. 59-68). içinde İzmir: Metro Matbaacılık.
Işgın, G. S. (2007). Kuşadalı Şeyh Adalızade Mustafa Bin Hamza. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 153-171.
Kılıç, A. (Kasım 2015). Kuşadası Ma'rifi Dergahı. Kuyeta Kuşadası Yerel Tarih Dergisi, 6-7.
Konur, H. (2016). Kuşadalı İbrahim Halveti ve Kuşadası ve Civarında Tasavvufi Hayat. İzmir: Tibyan Yayıncılık.
Ökçesiz, M. E.-M. (2019). Öküz Mehmet Paşa'nın Ailesi ve Kuşadası. Kuşadası'nın Banisi Öküz Mehmet Paşa. Aydın: Tibyan Yayıncılık.
Özcan, Ö. (Şubat 2005 Cilt 25 sayı 210). Dr. Bedri Noyan . Türk Yurdu Dergisi, 126-129.
Şahin, A. (2008). 15. ve 16. yüzyıllarda Aydın Sancağının Demografik Yapısı. Aydın: Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi.
Y.Dağlı, S. K. (2013). Kuşadası Kazası. Ankara: Yapı Kredi Yayınları.
 

[1]Mahmut Ökçesiz, Yerel tarih Araştırmacısı, Kuşadası Kültürel ve Tarihi Mirası Koruma Derneği Başkanı

[2] Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun, Kanun No 677,  Resmi Gazete 13.12.1925, Ankara, Sayı 243, Cilt 7, Sayfa 113

[3] Öküz Mehmet Paşa’nın  Ailesi ve Kuşadası, M. Akif Erdoğru, Kuşadası’nın Banisi Öküz Mehmet Paşa, Tibyan Yayıncılık, Aydın 2019, s 97

[4] Ahmet Şahin, 15. Ve 16.yy da Aydın Sancağının Demografik Yapısı, Adnan menderes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Aydın 2008, s 153

[5] M Ökçesiz-H. Eralaca, Kuşadası Ahilerinden Şatır El Hac Mustafa,  Osmanlı Belgeleri Işığında Kuşadası Tarihinden Kesitler, Metro Matbaacılık, 2020 İzmir, s 59-68

[6] M. Akif Erdoğru, Kuşadası Tarihine Dair Bir Belge Öküz Mehmet Paşa Vakfiyesi, Ege Üniversitesi Yayınları,  İzmir 2016, s 2-3

[7] Hüsnü Adalı, Hüseyin Cevraki Baba, Kuyeta Kuşadası Yerel Tarih Dergisi, Kuşadası 2018 Ocak Şubat Sayısı, s 31-34

[8] Ömer Özcan, Dr. Bedri Noyan, Türk Yurdu Dergisi, Ankara Şubat 2005, Cilt:25, Sayı:210, s 126-129

[9] Gökhan Sebati Işkın, Kuşadalı Şeyh Adalızade Mustafa Bin Hamza, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sivas 2007, yıl 11 sayı 1 , s 153-171

[10] Himmet Konur, Kuşadalı İbrahim Halveti ve Hayatı, Kuşadalı İbrahim Halveti ve Kuşadası ve Civarında Tasavvufi hayat,  İzmir 2016,  Tibyan Yayıncılık, s 3-12

[12] Kuşadası Kazası , Y. Dağlı, S. A. Kahraman , R. Dankoff,  Evliya Çelebi Seyahatnamesi,  Yapı Kredi Yayınları,  Ankara Şubat 2103 , Cilt 9

[13] BOA, HAT, 1329, 51847, 29 Zilhicce 1251

[14] BOA, C DH,11904 11 Rebiulevvel 1237

[15] BOA, C EV, 524 26472 002 001

[16] Atabey  Kılıç, Kuşadası Ma’rifi Dergâhı, KUYETA yerel tarih dergisi, Kasım 2015 sayısı, sayfalar 6-7

[17] İbrahim Hakkı Öcal, http://meksav.org/index.php/tr/about-us/kurucumuz/hayati erişim tarihi 20.05.2020

 

Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam475
Toplam Ziyaret353949
Köşe Yazıları
Hava Durumu