KUŞADALI BİR EVLİYA-İBRAHİM HALVETİ HAZRETLERİ
[1] Osmanzâde Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, (Haz: Mehmet Akkuş-Ali Yılmaz), İstanbul 2006, IV, s. 110.
[2] Prof. Dr. Himmet Konur, Kuşadalı İbrahim Halveti ve dönemi, Kuşadalı İbrahim Halveti ve Kuşadası ve Civarı Tasavvufi Hayat, İzmir 2016, s 15-17
[3] Mahmud Cemâleddin el-Hulvî, Lemezât-ı Hulviyye ez Lemeât-ı Ulviye, (Haz: Serhan Tayşi), İstanbul 1993, s. 345; Rahmi Serin, İslâm Tasavvufunda Halvetilik ve Halvetiler, İstanbul 1984, s. 70.
[4] Seyyid Yahya Şirvani için bkz. Taşköprü zade, eş-Şakaiku'n-Nu'maniyye, Beyrut 1975, s. 164-165;
[5] Mustafa Aşkar, “Bir Türk Tarikatı Olarak Halvetiyye’ nin Tarihi Gelişimi ve Halvetiyye Silsile-sinin Tahlili, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. XXXIX, sa: 1, s. 543.
[6] Nihat Azamat, “Kuşadalı İbrahim Efendi”, TDVİA, XXVI, İstanbul 2002, s. 468.
[7] Osmanzâde Vassâf, age, IV, s. 111;
[8] Kuşadalı’nın Çarşamba’daki evinin bulunduğu yer serasker Ali Saib Paşa konağının bahçesinde kalmış ve yerine hürmeten bir mescid inşa edilmiştir. Bkz. Vassâf, age, IV, s. 119.
1259/1843 senesinde hac vazifesini yerine getirmek için Mekke’ye ve ora-dan Medine’ye gitmiş dönerken Şam’da Kanavat Mahallesine yerleşmiştir. Da-ha sonra 76 yaşında tekrar Hicaz’a gitmiş Medine’yi ziyaret ettikten sonra Mekke’ye giderken hacıların ihram giydikleri Râbığ denilen yerde 1262/1846 yılında vefat etmiş ve oraya defnedilmiştir. Kabrini ziyaret eden Vassâf, Arapların onun mezarını parmaklıkla çevirdiklerini, “Hâzâ Murabıt” diyerek saygı göster-diklerini ve ziyaret ettiklerini bildirmektedir. [9] Vefatı üzerine halifelerinden Aydî Baba (Mehmet Efendi) (ö. 1288/1871) şu mersiyeyi yazmıştır:
Şeyhim bekâya gitti ben kaldım ağlayu ağlayu
Aktıkça kan bu dîdeden sildim ağlayu ağlayu
Geldi dil deryâsı cûşa, döndüm ol demde bî-hûşa
İhtiyârsız başım taşa, çaldım ağlayu ağlayu
Arttı çün derdim âh ile, göz kan döker dilhâh ile
Ser-tâ-kadem eyvâh ile, doldum ağlayu ağlayu
Yandı dil nâr-i firkate, sabr olunmaz bu hasrete
Şimdi deryây-i hayrete, daldım ağlayu ağlayu
Altmış üçün zilhiccesi göçmüş meşayih zübdesi
Râbığ’ da envâr türbesi bildim ağlayu ağlayu
Cismim yanar bu nâr ile, gönlüm dolar bu zâr ile
Bağrım firak-ı yâr ile deldim ağlayu ağlayu
Boynum eğüp sümbül gibi feryâd edip bülbül gibi
Aydî iken ben gül gibi, soldum ağlayu ağlayu[10]
Eser telifine rağbet etmeyen Kuşadalı’nın mektupları haricinde eseri yok-tur. O âşıkların kalplerindeki sırları telife gayret etmiştir.27 Tasavvuf mesleğini “bilmek, bulmak, olmak” diye tarif eden Kuşadalı tasavvufun kitaplardan araştırılıp incelenmesini değil kâmil bir mürşidin gözetiminde hal edinilip yaşanmasını istemiştir.28 Tarikat merasimine iltifat etmemiş; tac, hırka, kemer gibi tarikatlara mah-sus kıyafetleri önemsememiştir. Bir mektubunda şöyle der:
Sûfîlik tac ile abâ oldu
Hayf kim marifet hebâ oldu.
Sûrî merasimden hoşlanmayan Kuşadalı, dergâhı yanınca “el-Hamdü lillah merâsimden kurtulduk” demiş, müritlerinden İzzet Efendi (ö. 1292/1875)’nin konağı yanınca, “İzzet! Masivâyı yaktın, keyfine bak!” diyerek onu teselli etmiştir. Halifelerinden Ahmed Âmiş Efendi (ö. 1338/1920)’nin de müritlerini halvet ve riyazete tabi tutmadığı, “Mücâhedâtın bir kısmını Kuşadalı, mütebâkisini de ben ref ettim.” dediği kaydedilmiştir. Kimseye hilafet vermemiş, hilafeti bir sırr-ı Muhammedî olarak değerlendirmiştir. Ona göre bu sır kime ihsan olunursa onda eserleri de görülür ve bu sayede hilafet sırrının taşıyıcısı olur. Yoksa birkaç sene bir dergâha gidip gelmek, haftanın belli günlerinde zikir merasiminde bulunmak ve daha sonra merasimle serpuş, biniş, kemer ve asa verilmek suretiyle halife olunmaz. [11] Kuşadalı İbrahim Halveti Hazretlerinin yaşadığı ve toplumu irşad etmekle vazife kılındığı dönem zor bir dönemdir. Osmanlı tahtında sultan II. Mahmut vardır ve yeniçerilerin topluma büyük sıkıntılar yaşattığı bir dönemdir. İçten çürümüş bir idare, ıslah olmayan bir askeri teşkilat ve reformlar yapmak isteyen bir padişah. II. Mahmud’un Osmanlı tahtına geçmesi ile kurumsal ve daha sistematik bir modernleşme süreci başlamış oluyordu. Yaşanan bu sosyal ve siyasal gelişmelerin kültür ve düşünce hayatına da büyük yansımaları olmaktaydı. Bunun yanında doğrudan tasavvuf dünyasını etkileyen gelişmeler yaşanmaktaydı. Bu bağlamda yaşanan en önemli gelişme kuşkusuz 1826 yılında Yeniçeri Ocağının kaldırılmasına paralel olarak Bektaşîliğin de yasaklanması ve Bektaşî tekkeleri-nin de kapatılması sürecidir.[12] Bu gelişme Osmanlı tasavvuf dünyasında önemli bir kırılma noktasını oluşturmaktadır. Osmanlı dünyasında bu olay büyük tepkileri de beraberinde getirmişti. Aydın Vilayetinde 1830 yılında vuku bulan Atçalı Kel Mehmed isyanında kapatılan Bektaşî tekkelerinin kışkırtıcı özelliği dikkate alınacak önemli bir faktördür. Bu tarihlerde Aydın Vilayetinin doğu ve iç kısımlarında yoğun bir Bektaşi hareketliliği ve muhalefeti yaşanırken kıyı kesimlerin-de bu sürecin daha sakin atlatılmasında kuşkusuz İbrahim Halvetî hazretlerinin ağırlığı ve Bektaşiliğe karşı verdiği mücadelenin büyük etkisi olduğu açık bir gerçektir. İbrahim Halvetî, ne şer’i ilimlerle ilgili, ne de tasavvufla ilgili müstakil bir eser kaleme almamıştır. İbrahim Halvetî’nin düşünce dünyasını ve şahsiyetini anlama konusunda en önemli kaynak, müritlerine yazdığı mektuplardır. Vefatından sonra mensupları tarafından istinsah edilerek derlenen ve büyük bir bölümü Milli Kütüphane ile Millet Kütüphanesi'nde bulunan mektuplarının sayısı, çeşitli kütüphanelerde ve özel şahısların elindeki diğer mektuplarla birlikte, 143'e ulaşmaktadır. [13] Günümüze “Vech-i yâre dûş olan âlemde seyrân istemez” mısrâsı ile başlayan ve “Nutk-i Şerîf” olarak da bilinen meşhur bir şiiri ulaşmıştır. Kaleme alınan bu şiir kimi musikişinaslara ilham vermiştir. Yaptığımız araştırmaya göre İbrahim Halvetî’nin “Nutk-i Şerif”ine yapılan bestelerden günümüze dört adet eser ulaşmıştır.[14] Kuşadalı İbrahim Halvetî’ye ait olan Nutk-i Şerif, tekkelerde çeşitli makamlarda irticali bir şekilde kaside olarak da icra edilmiştir ve günümüzde de kaside olarak musiki meclislerinde, Radyo-TV programlarında okunmaktadır. Hz. İbrahim Halveti Hz. çok sevilen ve tekkelerde çok okunan ilahisinin sözleri şöyledir.
[9] Sayda müşiri Kâmil Paşa 15 Safer 1263/12 Şubat 1846 tarihli raporuyla Kuşadalı ve beraberindekilerin koleradan vefat ettiklerini meclis başkanlığına bildirmiştir. Vassâf, age, IV, s 112-113; Nihat Azamat, “Kuşadalı İbrahim Efendi”, TDVİA, XXVI, s. 469.
[10] Tahir Galip Seratlı, Aydî Baba Divanından Seçmeler, İstanbul , s. 191-192
[11] Osmanzâde Vassâf, age, IV, s. 112-113.
[12] Ramazan Kemal Haykıran, İbrahim Halveti Hz. yetiştiği ortam, Kuşadalı İbrahim Halveti ve dönemi, Kuşadalı İbrahim Halveti ve Kuşadası ve Civarı Tasavvufi Hayat , İzmir 2016, s 17
[13] Muhammed Sevinç, Kuşadalı İbrahim Halveti Hz. Nutk-u Şerifine Yapılmış bestelerin değerlendirilmesi, Kuşadalı İbrahim Halveti ve dönemi, Kuşadalı İbrahim Halveti ve Kuşadası ve Civarı Tasavvufi Hayat , İzmir 2016, s 163
[14] TRT Müzik kanalında yayınlanan “İrfan Türküleri” programında Nutk-i Şerif’in, Ender Doğan tarafından kaside olarak okunan bir kaydı için bakınız. www.youtube.com/watch?v=ovMbx0QBob8 Erişim Tarihi: 11.03.2016
NUTK-İ ŞERÎF
Vech-i yâre düş olan âlemde seyrân istemez
Cânını cânâne teslîm eyleyen cân istemez
Bu misâfirhânenin fânîliğin fehm eyleyen
Hâne-i kalbinde Hakk'dan gayrı mihmân istemez
Cennet içre tamudan korkar mı Hakk'ın âşıkı
Hak budur erbâb-ı aşka hûr u gılmân istemez
Gerçi zâhir ilminin nef'i de vardır tâlibe
Lîk esrâra erenler sûrî irfân istemez
İrci'î âvâzı erdi mürg-i cânın sırrına
Bî-karâr oldu anınçün verd-i handân istemez
Mâsivallahdan mücerred oldu İbrâhîm bugün
Vârını dildâre verdi vasl u hicrân istemez