KUŞADASI’NIN SON DEBBAĞI-TUĞRUL KUTUCU
'Ben Tuğrul Kutucu, 14 Mayıs 1929' da Kuşadası'nda doğdum' diye başlamıştı kendi yazdığı otobiyografisi. Ailenin 4. ve son çocuğu olarak geldiği dünyada 83 yıl misafir oldu ve , 1 Mayıs 2013 de aniden bizlere veda ederek ebediyete intikal etti. Beklenmedik bir vedaydı bu. Her yıl girdiği çok detaylı kontrollere rağmen kalbinin 3 damarının tamamen tıkalı olduğu fark edilememişti. Binden fazla seveni onu son yolculuğuna uğurlarken eller üzerinde taşıyarak yalnız bırakmadı. 1929 yılı 14 Mayısında , savaş sonrası genç Türkiye Cumhuriyetinin yokluk yıllarında dünyaya geldi. Kendi deyimiyle herşey kıttı o zamanlar .Belki de ondandı her eşyayı çok dikkatli kullanması, , gün gelir yedek parçasını kullanırız diye, bozulunca atmayıp bir yerlerde tutması. Emeğe saygısının temelinde de bu yokluk zamanları vardı. Çok sevdiği Süleyman Öğretmeni , ilkokul sonrasında onu cesaretlendirince, İnşaat Enstitüsünün sınavlarına girip İzmir 11. si oldu. Büyük başarıydı bu. Okul İstanbul'daydı. Ancak, yarım yıl dayanabildi orada. Arkadaşını haksız yere döven öğretmenini okul müdürüne şikayet edince , öğretmenin ona yönelen öfkesi yüzünden döndü geldi Kuşadası’na. Çok fazla seçeneği yoktu. Ya çiftçi olacaktı, ya balıkçı, ya da Debbağ, yani Tabak. O da eniştesinin mesleğini seçti. Çıraklık, kalfalık derken ustalık geldi ve İkinci Dünya Savaşı sonrasının zor yıllarında Bahriye, yani Denizci askeri olarak tekrar İstanbul'a döndü. Önce Merasim Bölüğü, sonra Gelibolu Zırhlısı derken 3,5 yıl askerlik yaptı. Döndüğünce annesini sordu. Zor oldu söylemeleri, 'Anneni kaybettik, epey oldu' diye. On yıl kadar babası Ahmet Efendiyle beraber Kaleiçi Camisine bakan iki katlı evde yaşadılar. Anca toplayabilmişti evlenecek parayı. 1960 senesinde Gücü oğullarının güzel kızı Nurcivan'a düştü gönlü; istetti, evlendiler. Önce bu satırların yazarı , yani ben, Oğuz dünyaya geldi . 1963 senesiydi. Aynı yıl politikaya da girdi. Önce Sn. Şaban Alkış, sonra Sn. Taylan Sağnak, arkasından Sn. Mercan Küçük yağcı, ve en son olarak Sn. Lütfü Suyolcu Belediye Başkanlığı dönemlerinde 17 yıl aralıksız Belediye Meclis üyeliği yaptı. Kuşadası Çevre Yolunun ilk güzergahının belirlenmesi, ve Kadınlar Denizi yolunun yapılmasının fikir babasıydı. Hatta, yol kendi arazisinden geçip 2 dönüm kadarını alınca , istimlak parasını bile almayıp belediyeye bağışladı, ayıp olur, yanlış anlaşılır, kendine menfaat sağladı derler diye. 1969 senesinde ikinci dünyaya oğlu geldi; Suat. Bu yıllarda sadece Belediye Meclis ve Encümen üyeliği değil, İstimlak ve Takdir Kıymet Komisyonlarında da bulundu. Kaleiçi Camisi Derneğinin Başkanlığını yaptı, Esnaf Derneği ve Esnaf Kefalet Kooperatifinin yönetim kurullarında bulundu. Özellikle bu kooperatif can suyu vermişti Kuşadası esnafına. Benim hatırladığım çocukluk yıllarımda, sevgili Babacım sabahın erken saatlerinde işe giden, akşam olunca üzerinde tabakhane kokusu ile gelip, alal acele bir şeyler yedikten sonra bir yerlerde toplantılara giden adamdı.
Halen daha hayret ederim, tabakhanenin o ağır çalışma saatlerinde sonra, nereden bulurdu o enerjiyi de gider Meclis toplantılarına katılırdı diye. 1968 senesi Yat limanı projesinin başlangıç yılıydı. Daha önce planlandığı Yılancıburnu koyundan şimdiki yerine alınınca, bu bölgedeki (Hilton'un arkası, şimdiki hayal kahvesi) 22 Tabakhanenin sonu gelmiş oldu. Sadece kendisi değil, yüzlerce çalışan da işsiz kaldı. 1974 senesinde tabakhaneler Kirazlı köy yolundaki yeni yerinde açılıncaya kadar çok zor bir 6 yıl geçirdi. Tabakhanelerin bu yeni döneminin en büyük müşterisi Bodrum sandalet imalatçılarıydı. O dönemde Bodrumun en meşhur sandaletçileri en iyi ürünlerini Kuşadası vaketa ve köselesiyle yaptılar. O dönemler benim ve kardeşimin de lise ve üniversite yıllarıydı. Yaz dönemlerini hep tabakhanede geçirdik, karınca kararınca yardım edelim diye. Yine aynı yıllarda, Edirne'den bir haber geldi. Selimiye Camisinin yüzlerce yıllık kapı perdesinin deri çerçevesi artık yıpranmıştı, ve değiştirilmesi gerekiyordu. İhtiyaçları olan deri aslıyla aynı şekilde ve en üst kalite standardıyla tabaklanmış olmalıydı. Araştırmaları sonucunda babamı bulmuşlar ve temasa geçtiler. O da özenle seçip imal ettiği derileri yolladı Edirne'ye. ' Bir onurdur benim için' dedi, önerdikleri parayı da almadı. Şu anda Edirne Selimiye Camisinin kapısındaki deri, Kuşadalı kara tabak Tuğrul Kutucu ‘nun imalatıdır, ve , kim bilir kaç yüz yıl daha orada kalacaktır. İlerleyen yaşı ve bileğindeki karpal tünel rahatsızlığı sebebiyle 2004 senesinde meslek hayatını sonlandırdı. 74 yaşına kadar bedenen çalıştığı mesleğine elveda deme zamanı gelmişti. Bizleri kendi mesleğinde yetiştirsin istedi. On yıla yakın yanında çalışmama rağmen ben turizmi seçtim. Kardeşim İnşaat Mühendisi oldu. Tabaklık en son yıllarında kazançlı bir meslek olmasına karşın, maalesef hiç bir çırak bir haftadan fazla çalışmadı yanında. Ağır dendi, kokuyor dendi. İmalathanesin kapattıktan sonra 8 sene kirasını ödeyip, imalathaneyi elinde tuttu. Sebebi de sahip olduğu aletlerden artık mevcut olmaması ve bu aletlerin kıymetini bilecek biri tarafından müze benzeri bir yerde teşhir edilebilmesi için bir sponsor bulunmasıydı. Koç ailesiyle bile temasa geçildi. Ancak nafile. En son, çok üzgün bir şekilde eve geldi. 2000 senesiydi. Aletlerin durduğu yere hırsız girmiş, tüm sarı metal parçalarını çalıp gitmiş. Yenisin bulmak asla mümkün de değil. O da yüreği dağlanarak hurdacıya verdi geçti kalanlarını. Bu konuyu da bir daha hiç konuşmadı. İlkokul mezunu bir adamdan beklenmeyecek kadar sosyal bir insandı. Ada Sohbet gurubunun neredeyse her toplantısına, etkinliğine katıldı. Yerel Tarih dergisine yazılar yazarak veya kaynak kişi olarak maddi manevi büyük katkılar verdi. Kadim dostlarına ilaveten, 75 yaşından sonra yeni, mükemmel arkadaşlar edindi. İbramaki Müzesinin Kuşadası’na kazandırılmasına önayak olan kişilerden biriydi. Büyük dedesi İbramaki ‘nin hastane yapılması şartıyla bağışladığı yerin müze olabilmesi için tüm varislerin imzaları gerekince , ilk imzalardan biri onunki oldu. Binanın aslın en uygun bir şekilde yapılabilmesi için de çok desteği oldu. Annemi de unutmamak lazım bu arada, çünkü, o da, bina okul olarak kullanılırken orada okul sekreteriymiş. Fotoğrafları ve anıları binanın restorasyonu sırasında büyük kaynak olmuştu.