[1] Yücel Dağlı, Seyit Ali Kahraman ve Robert Dankoff, Kuşadası Kazası, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Yapı Kredi Yayınları, Şubat 2103 , Cilt 9
EVLİYA ÇELEBİYE GÖRE KUŞADASI KAZASI ( Günümüz Türkçesiyle )
Evliya Çelebi’nin 1671 tarihinde Sakız Adası’ndan Batı Anadolu’ya ayak basmasıyla birlikte Kaptan Paşa Eyaleti’ne bağlı Sığla Sancağı ’na tabi olan Sivrihisar ve Ayasuluğ üzerinden geçerek Aydın Sancağı ’nda yol almıştır. Kuşadası o zamanlar Sığla Sancağına dahil olması ve günümüzde Aydın vilayetine bağlı olması nedeniyle bu teze dahil edilmiştir.[2] Evliya Çelebi harap hale gelmiş Bodrine Kalesi’nden yola çıkarak, bir saat batıya gidip kıble yönüne döndükten sonra eski zamanlarda Ayasuluk’a su götüren kemerleri seyrederek, üç saat daha bol mahsüllü köyler içinde yol alarak Kuşadası’na varmıştır[3]. “Evliya Çelebi idari açıdan Kuşadası’nın Kaptan Recep Paşa yönetiminde olduğunu, buranın Sığla Sancağı ‘nda Öküz Mehmed Paşa’nın müsellemden muaf evkafı olduğunu belirtir. Ayrıca yönetici olarak Voyvodası vardır, İkinci yönetici yüz yük akçeye mültezim olan Gümrük Emini’ dir, üçüncü görevli yüz elli akçelik şerif Kadı’dır, dördüncü görevli Yeniçeri Serdarı, beşinci görevli ise emrinde yüz on asker bulunan Dizdar’dır. Kuşadası’nın Kethüda yeri yoktur. Şer’i mahkemenin Kapudan Paşa binasına bitişik olduğunu Evliya Çelebi belirtir.”[4] Evliya Çelebi seyahatnamesinde bu kısa idari yapılanmadan sonra Kuşadası hakkında detaylı bilgiler vermeye başlar. Evliya Çelebiye göre Kuşadası Kalesi Padişah 4. Murat tarafından inşa ettirilmiştir ve kaleyi şöyle tarif eder.; “Denize bakan, dört köşe kargir, taştan yapılmış ve oldukça hoş görünüşlü bir binadır. Güney tarafı yokuş yukarı kayalar üzerinde olduğundan sağlam bir yerdedir. Kale etrafında hendek yoktur, duvarının yüksekliği ise on beş arşından fazladır. Kalenin üç kapısı var, biri batıya bakan İskele Kapısı, diğeri kalenin kıbleye bakan büyük kapısı olup bütün asker ve gümrük görevlileri burada bulunarak gelen geçenin mallarını kontrol ederler ve bir şey kaçırılırsa onların mallarına el koyarlar. Diğer kapı ise kale içindeki hanın izbe bir köşesinde bulunan ve güneye açılan kapıdır.” Evliya Çelebi, daha önce iç kale olarak inşa edilmiş ama daha sonra han şekline dönüştürülmüş bir yapıdan daha bahseder onun söylediğine göre bu yapı şu an Kervansaray olarak bildiğimiz namı diğer Kurşunlu Han’dır. Burası Öküz Mehmed Paşa hayratıdır. Sonradan kaleye eklenen bu yapı kale gibi burçlu, mazgallı, top ve tüfekle donatılmış olup sağlam bir kapıya sahiptir. Hanın damları ise baştanbaşa kaldırım taşıyla donatılmıştır. İç kale hanı olduğu için kuşatma sırasında savaşmak için dam üzerinde mazgal delikleri de bulunur. İki kapısı olan bu hanın, kapılarının arasında ki mesafe kırk adımdır. Kapılarının biri batıya denize diğeri ise aşağı büyük kaleye bakar. Han içerisinde üst üste seksen ocak hücreler bulunur. Ortasında bir havuz ve tek katlı bir mescit vardır. Gümrük Emini, büyük zenginler ve tüccarlar bu han içerisinde otururlar.”[5] Kuşadası’nın etrafını kuşatan surların kuzeyde bulunan kapısı yıkılmış, güneydeki kalmıştır. Söke yolu üzerinde bulunan, şu anda boş olan kesme taştan yuvarlak kemerli kule Evliya Çelebi’de adı geçen kale kapılarından biridir. Karakolun kuzeyinde yine moloz taşından çokgen gövdeli bir de burç vardı. Öküz Mehmet Paşa tarafından iç kale olarak inşa ettirilmiş olan bu yapı Evliya’nın da söylediği gibi han olarak kullanılmıştır. Kitabesi olmadığından tam olarak ne zaman inşa edildiği bilinmemekte 1612-1613 lerde yapıldığı tahmin edilmektedir. Osmanlı dönemi kervansaraylarında esas olan kare ya da kareye yakın dörtgen revaklı avlu şeması burada da uygulanmış, ancak burada iki katlı olarak yapılmıştır. Bina yapımında moloz taş, tuğla ve kesme taş kullanılmıştır yüksekliği 10 m’ye ulaşan duvarlar dendanlarla son bulur. Cephelerde bir sıra sırlı sivri tuğla kemerli, dikdörtgen pencereler kullanılmıştır. Üst kata iki taş merdivenle çıkılır, her iki katta içlerinde birer ocak ve niş olan tonozla örtülü 28’er oda yer alır. Dış duvarlarda şehrin korsan saldırılarına karşı savunması amacıyla yapılmış top delikleri görülür. Evliya aşağı kale içinde üç mahalle ve yüz seksen kiremit örtülü tek ve çift katlı evler bulunduğunu, bütün sokakların baştanbaşa kaldırımlı ve temiz olduğunu söylemektedir. Ayrıca burada iki yüz dükkân, bir hamam, bir han, yedi çeşme, yedi mektep, bir medrese, bir cami ve birde Kaptan Paşa binası olduğunu ve bedesteninin olmadığını seyyahımız eklemektedir. Evliya kaleden varoşa çıkıldığında kalenin kıble tarafı, güneyi keşişleme rüzgar tarafına yerleşmiş bağlı bahçeli, akar sulu, sağlam büyük binalardan oluşan mükemmel mahsullerle donatılmış bir şehir olarak Kuşadası’nı tarif etmektedir. Burasının tamamı dokuz mahalle ve dokuz mihraptan oluştuğunu gezginimiz belirtir. Evliya Kuşadası’nın dokuz mihrap olduğunu belirtir. Onun söylediğine göre bunlardan dördü cami diğerleri ise mescittir. Kapudan Paşa Camii; Evliya bu cami cemaatinin oldukça çok olduğunu söyler ve burayı kargir minareli, büyük kubbesi kurşun ile kaplanmış mamur bir cami olarak tanımlar. Hareminin dört tarafının medrese hücreleri ile çevrelendiğini de ekler. Evliya Çelebiye göre o devirde kentimizin ikinci büyük camisinin adı ise Hanımiyye’ dir. “Kale varoş kapısında büyük yol üzerinde Hanımiyye Camii yer alır diğer camilerden daha güzeldir. Kapısı üzerinde bulunan kitabe şöyledir.”
Hz. Hacı Hadice Hanım-ı âli nüvaz
Ma’bedü’l-ibade bünyâd eyleyip câ-yi me’az
Hasbeten lilâh yapdı Barek’allah zadiya
Ârifane oku tarih pak kılup beş vakt namaz
Sene 1068
Evliya Çelebi Kuşadası’nın üçüncü camisini ise Kadı camisi olarak adlandırıyor ve şöyle tarif ediyor. kargir minareli ve süslü bir camii olduğunu belirtir. İbrahim Ağa Camii olarak ta bilinen bu yapının tam olarak ne zaman yapıldığı belli değildir. Kare planlı olup düz ahşap tavanlıdır. Minberi sade fakat oldukça gösterişlidir. Altıgen taş kaideli minaresi tek şerefelidir. Seyyahımıza göre bu dört camii dışında kalanlar ise mescittir. Aşağı kale önünde kırmızı kiremitli hanlar bulunduğunu, burada bulunan birkaç çeşmenin suyunun ise Ayasuluk yolundaki kemerlerden getirildiğini Evliya söyler, nitekim su şehre yakın yerlerde yollar yapılarak buraya getirilmiştir. Şehrin suyu ise Evliya Çelebi’nin söylediğine göre oldukça lezzetlidir. Evliya’nın Kuşadası’nda belirttiği diğer bir yapıda Liman içerisinde bulunan küçük bir ada üzerindeki Kale’dir. “Ayrıca bu adaya birkaç yüz bin kuş gelip kondukları için buraya Kuşadası dendiğini seyyahımız söyler. Burada ki Kale bir yalçın kaya üzerinde yuvarlak görünüşlü küçük bir kale olmasına rağmen limanın dört bir yanına hâkim ileri bir kaledir. “ Tamamı yüz adımdır, dizdarı, kırk askeri, on pare balyemez topu bulunur. Her gece diğer kaleden buraya on adet tüfek kuşanmış askerin takviye olarak gönderildiğini “ Evliya bize iletmektedir.[6]
[2] Osman Nuri Akbulut, Evliya Çelebiye göre Batı Anadolu, Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana bilim Dalı basılmamış Yüksek Lisans tezi, Muğla Kasım 2008 , s 10
[3] Seyahatname s 76
[4] Osman Nuri Akbulut, Evliya Çelebiye göre Batı Anadolu, Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana bilim Dalı basılmamış Yüksek Lisans tezi, Muğla Kasım 2008 , s 86
[5] A.g.e s 87-88
[6] Seyahatname 77
Güvercin Adası üzerinde bulunan bu kale şehrin savunulması amacıyla ileri bir karakol olarak yapılmıştır. 2,5 m yüksekliğindeki surlar adayı çepeçevre sarar. Surlar üzerinde yer yer top ve tüfek delikleri açılmıştır. Kalenin şehre bakan yönünde biri silindirik diğeri altıgen iki kule arasında yuvarlak kemerli tek kapısı vardır. Kalenin ortasında bulunan kare biçimindeki büyük kule aynı zamanda depo olarak kullanılmıştır. Güney yönünde sivri kemerli sade bir kapı ile girilen kulenin merdivenle çıkılan ikinci katında, dört yana top ve tüfek delikleri açılmıştır. Tamamen moloz taştan yapılmış olan kale sağlam durumdadır. Kuşadası İskelesi yapılırken ada dalgakıran ve yol ile kıyıya bağlanmıştır. Evliya Çelebi, Kuşadası’na ilişkin bu izlenimlerini aktardıktan sonra vilayet ayanından Bostancı zadeler Mehmed Çelebi ve Mustafa Çelebi, Dizdar Ağa ve Mütevelli İbrahim Çavuş, Çanakçı zade ve Boşnak Hasan Beşe, Mustafa Bey, Emin Ağa, Serdar Fazlı …… Beşe ve diğer bütün dostlarla vedalaştıktan sonra tüfek kuşanmış yirmi adet asker ile Kuşadası’ndan kıble tarafına taşlık yollardan geçerek Çömlekçi Karyesine ulaşmıştır. Böylece Evliya Çelebi’nin Kuşadası ile ilgili hatıraları burada son bulmaktadır.
Akbulut, O. N. (2008, Kasım). Kuşadası Kazası. Evliya Çelebiye göre Batı Anadolu Yüksek Lisans tezi. Muğla: Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih ana bilim dalı.
(2013). Evliya Çelebi Seyahatnamesi Kuşadası Kazası. S. A. Yücel dağlı içinde, Evliya Çelebi, Seyahatnamesi (s. cilt 9). Yapı Kredi Yayınları.